Tag

süheyla çebi karahan

Browsing

Yaptığımız görüşmelerle uzmanlık alanlarımız, faaliyetlerimiz ve geleceğe yönelik projelerimizi ilgili yöneticilerle paylaştık.

Türkiye Müteahhitler Birliği ve ARAMCO’ya düzenlediği etkinlik için teşekkür ederiz.

Suudi Arabistan Yatırım Bakanı Sn. Khalid A. Al Falih ve beraberindeki iş heyetinin ülkemizi resmi ziyareti kapsamında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu(DEİK)’in organize ettiği “Türkiye-Suudi Arabistan iş ve Yatırım Forumu”, T.C. Hazine ve Maliye Bakanı Sn. Dr. Nureddin Nebati’nin katılımlarıyla İstanbul’da gerçekleşti.

Suudi Arabistan Yatırım Bakanı Sn. Khalid A. Al Falih ve beraberindeki iş heyetinin ülkemizi resmi ziyareti kapsamında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu(DEİK)’in organize ettiği “Türkiye-Suudi Arabistan iş ve Yatırım Forumu”, T.C. Hazine ve Maliye Bakanı Sn. Dr. Nureddin Nebati’nin katılımlarıyla İstanbul’da gerçekleşti
Türk ve Suudi iş dünyası temsilcilerinin bir araya geldiği organizasyonda Yönetim Kurulu Başkanımız Süheyla Çebi Karahan ülkemizin dış ticaretinin gelişmesi , Ticari Diplomasi faaliyetlerinin güçlenmesi amacı ile düzenlenen “Türkiye Suudi Arabistan İş ve Yatırım Forumu”na verdiği desteklerden dolayı teşekkür plaketi almıştır.

2021 yılında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türkiye – Mozambik İş Konseyi Başkanlığını yürüten Yönetim Kurulu Başkanımız Süheyla Çebi Karahan, İş Konseyleri 2021 yılı Seçimli Olağan Genel Kurulunda geçtiğimiz yıla ilişkin açıklamalarda bulundu. Seçim sonucunda 2022 yılı itibariyle DEİK Türkiye-Malezya İş Konseyi Başkanlığını yürütecek.

Süheyla Çebi Karahan 1968 yılında Trabzon’da doğdu ve yüksek öğrenimini Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde tamamladı. Üniversiteyi bitirdikten sonra Ankara’da 2 yıl boyunca serbest mimarlık bürolarında çalıştı, daha sonra Dorçe Prefabrik Yapı Ve İnşaat Sanayi Ticaret A.Ş. firmasında kariyer hayatına devam etti.

1992 yılı itibariyle yönetici olarak çalışmaya başladığı Dorçe firmasının, 1998 yılında hissedarı oldu ve 2004 yılında şirket genel müdürlüğüne yükseldi.

Süheyla Çebi Karahan, Dünya Gazetesi tarafından yapılan ‘2002 yılı Başarılı İş Kadınları’ için düzenlenen ödül töreninde ödüle layık görüldü.

2004-2015 yılları arasında Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı, 2016 yılı itibariyle firmanın Yönetim Kurulu Başkanı olarak atandı ve halen firmada Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO olarak görev yapmaktadır.

Aynı zamanda ana firma Dorçe Holding A.Ş. ve alt firmaları Alçe Prefabrik Çelik Yapı Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve DOST Servis İnşaat Turizm Eğitim ve Ticaret Ltd.Şti.  şirketlerinde Ortak / Yönetim Kurulu Başkanı olarak halen görevlerini sürdürmektedir.

Yönetim Kurulu Başkanı ve Üyeliğinin yanı sıra, Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) Başkan Vekili, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği TOBB kapsamında Uluslararası Müteahhitlik Hizmetleri Meclisi Üyesi, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulunda Türkiye – Mozambik İş Konseyi Başkanı olarak görev yapmaktadır.

Evli ve 2 çocuk annesidir.

Müteahhitlik sektörü küresel servetin yüzde 50’den fazlasını, karbon emisyonlarının yüzde 39’unu temsil ediyor. Binalar, küresel emisyonların yüzde 30’undan fazlasına neden oluyor. Globaldeki karbon salımının yüzde 7’si ise çimento sektörüne ait. Buna inşaat da eklendiğinde, bu oran daha da yukarı çıkıyor. Sektör paydaşlarına göre, sektörde yeşil dönüşüm aciliyeti büyük.

Avrupa Birliği, 2030’a kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 55 azaltma, 2050’de ise karbon nötr olma hedefi doğrultusunda ortaya koyduğu yeni büyüme modeli Yeşil Mutabakat çerçevesinde, Birliğin karbon ayakizini en aza indirmek için önlemler geliştiriyor. AB, bu hedefe ulaşmak için belirlediği uygulamaları ticari ilişkilerde bulunduğu ülkelere de yayarak fosil yakıt temelli ekonomik modele son vermeyi hedefliyor.

Yeşil Mutabakat; çevre dostu teknolojilere yatırım yapılması, sanayide inovasyonun desteklenmesi, enerji sektörünün karbonsuzlaşması, yüzde 100 yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş, binaların enerji verimli hale getirilmesi gibi her sektörde çok önemli bir dönüşümü getiriyor.

Bu sürecin Türkiye için bir tehditten çok bir fırsat olarak değerlendirmesi gerekiyor ancak Türkiye’nin bu dönüşümden yarar sağlaması için düşük karbon ekonomisine geçiş adımlarını hızlandırması gerekiyor. “Bu noktada düşük karbon ekonomisine geçiş için yeşil dönüşümün finanse edilmesi” büyük önem taşıyor.

Dünya Gazetesi ve Akbank iş birliğinde gerçekleşen sektörlerde Yeşil Mutabakat webinar serisinin ilkinde, yeşil dönüşümün inşaat sektöründe yaratacağı fırsat ve tehditler masaya yatırıldı.

Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) Başkan Vekili Süheyla Çebi Karahan, Akbank Kurumsal ve Yatırım bankacılığı Genel Müdür Yardımcısı Levent Çelebioğlu ve Çimsa CFO’su Vecih Yılmaz’ın katıldığı webinarın moderatörlüğünü Dünya Gazetesi Koordinatörü Didem Eryar Ünlü yaptı. Webinar’da öne çıkan yorumlar şöyle:

Çimsa CFO’su Vecih Yılmaz: Çimentoda rekabeti AB’nin emisyon seviyeleri belirleyecek

“AB çok ciddi hedefler koydu. İlerleyen dönemde birçok sektörde dönüşüm bekliyoruz. Çimento ve inşaat bunlar arasında. Globaldeki karbon salımının yüzde 7’sini çimento sektörüne ait. Buna inşaat da eklendiğinde bu oran daha da yukarı çıkıyor. Sınırda karbon vergisi geliyor ancak detayları belli değil. Önümüzdeki 2-3 yıllık süreci bu açıdan kritik görüyoruz. Belirlenen seviyelere göre, Türkiye belki rekabet gücünü ciddi anlamda kaybedecek ya da buradaki denge lehimize gelişirse Türkiye’nin çimento ve inşaat malzemeleri alanında Avrupa’nın üretim üssüne dönüşmesi söz konusu olabilecek. Henüz karbon seviyesini bilmiyoruz fakat Avrupa’da bizim rakibimiz olan oyuncuların kendi kotalarını ön plana çıkarmak anlamında ciddi bir lobi faaliyetleri içinde olduklarını takip ediyoruz.

Buradaki önemli konu Türkiye’de sanayicinin olduğu kadar kamunun da gücünü kullanarak lobi faaliyetlerini etkin olarak yürütmesi ve Türkiye’nin lehine olabilecek sınırda bir karbon seviyesi için var gücüyle çalışması. Bu dönüşüm, oldukça maliyetli bir dönüşüm olacak. Ciddi bir yatırım gerektiriyor. AB 1 trilyon Euro’ya yakın bir teşvikten bahsediyor. Ancak yine hem özel sektör ve kamunun gücünü doğru konumlandırabilirsek Türkiye’nin hem finansman kaynağı hem de teşvik anlamında ciddi bir pay alacağını öngörüyoruz. Çimento, yapı malzemeleri arasında globalde en çok tüketilen malzeme.

Dünyada sudan sonra en çok kullanılan emtia beton. Şehirleşmenin geldiği noktada çimento olmadan barınma sorunu giderilecek bir noktada değiliz. Dolayısıyla çimento üretilirken düşük karbonlu yenilikçi ürünlere odaklanmak gerekiyor. Bu da daha fazla Ar-Ge demek. Dolayısıyla üniversite ve sanayiciler arasında doğru iş birlikleri önemli. Bu arada, çimento üretilirken kullanılan yakıtların fosil yerine alternatiflere kaydırabilmek önemli olacak.

Bir diğer konu da finansman. Karbon yoğun sektörlerde çimento başta olmak üzere demir-çelik gibi sektörle ‘öcü’ muamelesi görüyor ve cezalandırılıyor. Bu trend devam ederse bu sektörlerin dönüşümü zorlaşacak.

Ar-Ge bütçemizin %90’ı sürdürülebilirlik hedefli

“Çoğu finansman kaynağına ulaşımda çevresel etki bir ön koşul olarak önünüze çıkıyor. Bu sadece finansman tarafında gerçekleşmiyor aynı zamanda yatırımcı tarafında da yaşanıyor. Ne kadar karbon saldığımızı, bunu yönetmek adına neler yaptığımızı disiplinli bir şekilde sorguluyorlar. Çimsa olarak Türkiye’de üretim yapan bir şirketiz ancak bu yıl temmuz ayında İspanya’da Buñol Fabrikası’nı aldık. Şu anda Avrupa’da karbon rejimine tabi olarak üretim yapıyoruz. Bu yıl başında 30 Euro’larda olan karbon maliyetleri 75 Euro’lara çıkmış durumda.

Bizim çimento maliyetlerimiz o noktada değil. Üretim maliyetimizin 1.5 katını karbon vergisi olarak ödemek zorunda kalıyoruz. Bu yıkıcı etkilere karşı sınırda karbon vergisi de benzer seviyelerde oluşursa çoğu sektörün ihracat yapma imkanı kalmayacak. 2010’dan bu yana karbon salımını raporluyoruz. 2016’da Türkiye’nin ilk entegre sanayi raporunu yayınlayan sanayi şirketi olduk. Ar-Ge bütçemizin yüzde 90’ı sürdürülebilirlik konularına harcanıyor. Düşük karbonlu ürünlere, fosil yakıt kullanımını azaltan, atık ısıdan elektik üreten teknolojilere yatırım yapmaya çalışıyoruz. Eğer dünya sıfır karbon olacaksa, mevcut teknolojiler ile değil, yeni gelişen karbon yakalama teknolojisi ile olacak. Biz de şirket olarak bu konuya emek harcayan şirketlerle işbirliği fırsatlarını değerlendiriyoruz.”


Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) Başkan Vekili Süheyla Çebi Karahan:  Yeşil krediler sanayi tabanına yayılmalı

“Türkiye Müteahhitler Birliği olarak bu yıl Glasgow’da yapılan COP26’yı takip ettik. Birleşmiş Milletler, müteahhitlik sektörünü, ‘Küresel servetin yüzde 50’den fazlasını temsil eden ekonomik güç fakat iklim değişikliği ile mücadelede uyuyan dev” olarak tanımladı. Türk müteahhitlik sektörü dünyada marka haline geldi ve 400 milyar doların üzerinde bir iş hacmine sahip. Yeni oluşan dünya şartlarında rekabetten düşmememiz için Yeşil Mutabakat’a uyum sürecini hızlandırmamız lazım. Üyelerimizin yurtdışında takip ettiği projelerde, önümüze dijitalleşeme, sürdürülebilirlik, yeşil bina ve döngüsel ekonomi gibi konular geliyor. Uluslararası alanda iş yapan şirketler kendi firmalarında kurdukları çalışma gruplarıyla bunlara adapte olmaya çalışıyor. Fakat bu durum ülkenin tabanına bu şekilde yayılamıyor. Müteahhitlik hizmet sektörü olarak yurtdışında istihdam sağlayan, Türkiye’deki yapı malzemelerinin ihracını sağlayan ve dövizle kazanç sağlayan hizmet sektörüyüz. Dolayısıyla paydaşlarımızın da bu sürece bir an önce uyum sağlaması çok önemli; aksi takdirde ülkemiz kaybedecek. Fakat bu iş gönüllük esasıyla yapılacak bir şey değil. Kamu tarafından yasal zeminin hazırlanması ve kademeli olarak gündeme gelmesi gerekiyor.”

Eyleme geçme zamanı

“Uluslararası Finans Kurumu (IFC)’nin önümüzdeki 10 yıl için 25 trilyon dolarlık yatırım projeleri olacak. Pandemi sürecinde askıya alınan bu projeler hızlıca başlayacak. Buralardan pay almak, yeni düzenin içinde olmak ve markalaşmış müteahhitlik sektörünü korumak için bir an önce adımların atılması gerekiyor. Dünya Bankası’nın yaptığı araştırmaya göre gelecek 10 yılda dünya nüfusunun her 10 kişiden 7’si şehirde yaşayacak. Bu da birçok altyapı, yol, köprü, konut yatırımı anlamına geliyor.

Çimento, lojistik, alüminyum, enerji bizim paydaş sektörlerimiz. Yeşil Mutabakat, sınırda karbon düzenlemesi ile ilgili farkındalık çalışmaları yapıyoruz ancak artık bunlar yetmiyor. Şimdi, eyleme dönme zamanı. Kamu kurumlarının, ihale şartnamelerine bu konuları kademeli olarak girmeleri lazım. İşletmelerin de öncelikle, bir ürünü üretirken veya bir işi yaparken ne kadar karbona neden olduğunu hesaplaması lazım. Bunun adı ISO 14064 adlı belgelendirme. Türkiye’de bu belgeyi alan az firma var. İşin bir diğer ayağı da lojistik. Boya, saç, demir, kaplama gibi birçok malzeme alıyoruz. Bu malzemelerin üretim sürecinde ne kadar karbon ayak izine yol açıldığını ortaya koymak gerekiyor.”

Küresel servetin yüzde 50’si karbon emisyonlarının yüzde 39’u

“Paris Anlaşması’na taraf olduktan sonra gelecek kredinin çok doğru yönetilerek tamamen sanayi tabanına yayılması, makine ve ekipmanların yeşil olması gerekiyor; çünkü bu değişimi yapamazsak, bizi malzemeler üzerinden vergilendirecekler. Avrupa’da kademeli geçiş başladı. Bugün 14064 belgesi istenirken, 2-3 yıl sonra sıfır karbon için de belge isteyebilecekler. Müteahhitlik hizmet sektörü karbon salımının yüzde 39’unu oluşturuyor. Birleşmiş Milletler’in açıkladığı gibi, küresel ekonomi ve servetin yüzde 50’sini oluşturuyor. Dolayısıyla, öncelikle müteahhitlik hizmet sektörünün üzerine gidilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sürdürülebilirlik; ‘çevre değerlerinin ve doğal kaynakların bugün ve gelecek kuşakların hak ve yararlarını göz önünde bulundurarak kullanılması’ olarak tanımlıyor. Sürdürülebilirlik; sosyal ve ekonomik gelişimin adil sağlanmasını hedefl eyen çevreci bir dünya görüşü. Biz, Türkiye Müteahhitler Birliği olarak süreci destekliyor ve içinde olmak istiyoruz.”


Akbank Kurumsal ve Yatırım Bankacılığı Genel Müdür Yardımcısı Levent Çelebioğlu: 2030’a kadar 200 milyar TL sürdürülebilir kredi finansmanı taahhüt ettik

İklim değişikliği, doğal kaynak tüketiminin hızındaki önlenemez yükseliş, su kaynaklarımızdaki kirliliğin her geçen gün artması ve plastik kirliliği gibi konular, mevcut ekonomik modellerin yürümediğini ve bir dönüşümün şart olduğunu gösteriyor. Bu dönüşüm sürecinde Türkiye’de çok güzel adımlar atıldı. Benim çok hoşuma giden konulardan biri Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın adının Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştirilmesi oldu. Bu, niyet belli etme açısından önemli. Merkez Bankası bünyesinde Yeşil Ekonomi ve İklim Değişikliği Müdürlüğü kurma kararı aldı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı 2053 yılında karbon nötr hedefini açıkladı ve bununla ilgili çalışmaları koordine etmeye başladı. SPK, yeşil borçlanma ve yeşil kira sertifikaları rehber taslağını hazırladı. Ticaret Bakanlığı Yeşil Mutabakat eylem planını hazırlamak için düğmeye bastı ve alt çalışma gruplarını kurdu. Hazine ve Maliye Bakanlığı “Sürdürülebilir Finansman Çerçeve Dokümanı” hazırlamaya başladı. Tüm bunlar bilincin hızlanarak artacağını gösteriyor. Finans sektörü de burada önemli bir role sahip.

Akbank olarak işin parçası olmaya hazırız. Akbank’ta sürdürülebilirlik konusunda 4 odak belirledik: Sürdürülebilir ekonomiyi desteklemek için sürdürülebilir finansman; şirketlerin finansal sağlığını geliştirmek için ekosistem yönetimi; operasyon ve portföylerde emisyonu azaltmak için iklim değişikliği hedefi ve tabi ki, insan ve toplum. Türkiye’de 2030 yılına kadar 200 milyar TL sürdürülebilir kredi finansmanı yapmayı taahhüt ettik. Bu konuda bilinç yükseliyor. Birçok mudimiz kendi parasının daha sürdürülebilir projelerde kullanılmasını istiyor.”

Yurtdışı borçlanmamızın % 90’ı sürdürülebilirlik temalı

“Sadece finansman değil, 15 milyar TL’ye ulaşacak bir sürdürülebilir yatırım fonu hedefi koyduk. Bilançomuzun hem aktif hem de pasif tarafında sürdürülebilirliği gündeme aldık. Ayrıca bilançomuzun pasif tarafında kendi fonlama kaynaklarımızı sürdürülebilir finansmana dayalı bir şekilde yapmaya çalışıyoruz. Böylece mevduat harici, yurtdışı piyasalardan borçlandığımız finansmanın 2021 yılı sonuna kadar yüzde 30’nu sürdürülebilir finansman şeklinde yapmak istediğimizi taahhüt etmiştik. Yılsonuna geldiğimiz bu günlerde bu hedefi yüzde 40 olarak gerçekleştirdik. 2025 yılı sonuna kadar operasyonlarımızda karbon nötr olma hedefi; 2030 yılına kadar da portföyümüzün iklim değişikliğine olan etkisini azaltma hedefi koyduk. Sadece bizimle bitmiyor bütün paydaşlarımızın bur sürece destek vermesi gerekiyor. Finans sektörü dönüşümün gücü olacak. Doğru finansman modelleri kurabilmemiz için şirketlerin kendi karbon emisyonlarını doğru ölçümlemesi gerekiyor. Karbon emisyonu konusu AB ülkelerine ihracat yapan şirketlerimiz için çok önemli bir konu olacak. Bu alanda yatırımlar başladı. Bu yatırım planlarını doğru finansman modelleri ile desteklememiz gerekiyor. Green Loan dediğimiz kredi hacminin artmasını bekliyoruz. Uluslararası standartların belirlediği kurallara göre biz de sürdürülebilir finansman çerçevemizi oluşturduk.

Dolayısıyla bu noktadan sonra enerji verimliliği, yeşil binalar, sürdürülebilir su ve atık su yönetimi, yenilenebilir enerji yatırımları finansmanı, doğal kaynakların sürdürülebilir yönetimi, temiz ulaşım gibi konularda ürünlerimiz hazır. Akbank olarak bu yıl yurtdışından yaptığımız borçlanmanın yüzde 90’ını sürdürülebilir temalı yaptık. Sendikasyonlarımızın 1.4 milyar doları tamamen sürdürülebilir yaptık. Avrupa Kalkınma Bankası’ndan COVID-19’la mücadele, kadın girişimciyi destekleme, mülteci akınında etkilenen illere destek için hep bu sürdürülebilir temalı finansmanı sağladık. Toplam 2 milyar doların üzerinde sürdürülebilirlik temalı kaynağı ülkemize kazandırdık.”

Şirketler, hızlı aksiyon almıyor

“Çimento en fazla karbon salımı yapan sektörler arasında. Demir-çelik, gübre, alüminyum ve elektrik bunun arakasından geliyor. Şirketler, ‘tehdit geliyor, kendimizi hazırlayalım” diyor ancak, ‘hızlı bir aksiyon alalım, karbon ayak izimizi azaltalım, bunun için strateji geliştirelim, karbon nötr olma yolculuğunu başlatalım’ konusunda yavaşlar. Akbank olarak kurumsal firmalar için çatı GES yatırımı kredisini çıkardık. Türkiye’de bir ilki yaparak Yeşil Dış Ticaret Paketini uygulamaya aldık. Yeşil dönüşüm yapmak isteyen ihracatçı firmalarımıza daha avantajlı uygulama sunduk. Ayrıca geçen yıl 650 milyon Euro’yla Türkiye’nin en büyük sürdürülebilirlik kredi projesine imza attık. Akbank olarak projenin yüzde 33’nü finanse ettik. Çevresel ayak izini azaltmayı amaçlayan sektörler olan turizm, liman, deniz ulaşım şirketler için mavi finansman ürünleri çıkardık. Önümüzdeki dönemde kredi kadar, yeşil mevduatı da konuşacağız. 2020 yılında dünyada 520 milyar dolarlık sürdürülebilir temalı tahvil ihraç edildi. 2021 Ekim ayına geldiğimizde yüzde 43 artarak 740 milyar dolara çıktı. Yılsonuna kadar 1 trilyon seviyesine çıkabilir.”

Meclis’in açılır açılmaz ilk işi, 2016 yılında kabul edilen Paris İklim Anlaşması’na onay vermek oldu. Böylece, Türkiye’nin karbon nötr yolculuğu resmen başladı da diyebiliriz. Sektörlerin, firmaların Türkiye’nin taahhütleri doğrultusunda, ‘yeşil dönüşüme’ adaptasyonlarının nasıl ilerleyeceğini gözlemleyeceğimiz bir süreç olacak. Zira kastedilen döşünüm ‘yeşili çok severim ve korurum’ diyerek gerçekleşmeyecek. Ağaç dikmenin yeterli olmayacağı, şirketlerin saldıkları karbon gazının oranını belirli sürede sıfırlamadıkları takdirde, yaptırımlarla karşılaşacakları bir dönüşümden bahsediyoruz.

Türkiye’de, Avrupa Yeşil Mutabakatı’na da uyum çerçevesinde, yola önceden koyulan sayılı firma var. Yurtdışında birçok uluslararası projede de yer alan Dorçe Prefabrik ve İnşaat, kendi sektöründe “ISO 14064 Karbon Ayak İzi Beyan Belgesini” alan ilk şirket olarak kayıtlara geçti. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda Türkiye Müteahhitler Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Süheyla Çebi Karahan’ı kısa süre önce katıldığım bir toplantıda bir yandan fabrikasının aldığı belge için tebrikleri kabul eder, öte yandan meslektaşlarını ellerini çabuk tutmazlarsa özellikle yurtdışında iş yapmakta zorlanacakları ve ileride yüksek fatura ödeyecekleri konusunda uyarırken görmüştüm. Meclis’in onayının ardından aradığım Karahan’a hem kendi fabrikasının yolculuğunu hem de zorunluluk ve zorlukları sordum:

“Biz uluslararası çalışıyoruz. Küresel büyük şirketler, BP, Shell, Exxon Mobile gibi… artık şartnamelerine bunu koyuyorlar. Hem tedarik hem taşeronluk sözleşmelerinde karbon izi beyan sertifikasını istiyorlar. Bunun iki bacağı var. Bir; küresel çok büyük şirketler, karbon gaz salınımı da çok olan şirketler. Petrol çıkarırken zaten dünya kadar gaz salıyor ve bunu zaten düşüremiyor. ‘Benim bir sürü tedarik, taşeron sözleşmem var, buralardan düşüreyim’ diyor. İkinci sebep de; zaten zorunluluk olacak üç sene sonra. ‘Bizim ihalemize girenler arasında Karbon Ayak İzi Beyan Sertifikası tercih sebebidir’ diyorlar. Uluslararası şirketler şartnamelerine koymasalar bile, Avrupa Birliği yakın zamanda, mal gönderirken, eğer Karbon Ayak İzi Beyan Sertifikanız yoksa, sizden ciddi vergiler alacak. Zaten mal gönderemeyeceksiniz.”

Röportajın devamı için tıklayınız.

Kaynak: Milliyet.com.tr

“Alt yapı yatırımlarındaki artış, konut sektörü ve ticari alanlardaki gelişmeler, artan orta gelirli nüfus ve hızlı kentleşme nedeniyle olumlu yönde etkilenecek olan prefabrik bina pazarının, 2020-2025 döneminde yüzde 8’in üzerinde büyümesi öngörülüyor. Bu gelişmeler ışığında, geleneksel yapı sistemleri yerine prefabrik çelik evler ile tüketicilerin daha uzun ömürlü, sağlam, konforlu ve çevreci yapı talebi karşılanabilir…

Dorçe olarak, prefabrik yapı üretim sektöründeki başarımızla global pazarda önemli bir marka değerine sahibiz. Afrika, Orta Doğu ve Güney Amerika’da yeni yapılan pandemi hastanelerinin çoğunda üst yapı tedarikçisiyiz. Pandemi sürecinde de değişen ekonomik koşullar, artan maliyetler ve yeni yaşam koşullarını yakından takip ederek üretim süreçlerimizi hız kesmeden devam ettirdik. Yeni dönem yol haritasında büyüme stratejimiz, çağımızın kaçınılmazı olan dijitalleşme stratejik planı ve uygulanması ile ılımlı biçimde şekillenecek.”

SÜHEYLA ÇEBİ KARAHAN
DORÇE PREFABRİK YÖNETİM KURULU BAŞKANI

Üretim, ihracat ve uluslararası müteahhitlik faaliyetleriyle hem doğduğu coğrafyanın hem de global pazarın güçlü markalarından biri olan DORÇE Prefabrik’in hikâyesini genel hatlarıyla sizden dinleyebilir miyiz?

DORÇE Prefabrik Yapı ve İnşaat Sanayi Ticaret A.Ş., Türkiye’nin prefabrik yapı üretim sektöründe öncü ve ilk kurulan şirketlerinden birisidir. Şirketimiz 38 yıllık tecrübesi ile her türlü ihtiyacı karşılamaya yönelik projelerini, mühendislik, tedarik, üretim, lojistik, montaj, altyapı ve üstyapı işleri, test ve devreye alma gibi tüm aşamalarıyla tamamen kendi bünyesindeki mühendislerle anahtar teslim olarak tamamlamaktadır ve aynı anda uluslararası çok farklı bölgelerde, ağır iklim şartları altında hızlıca mobilize olup faaliyet gösterme gücüyle ön plana çıkmaktadır. Bugün geldiği noktada, DORÇE’nin yerel ve uluslararası kalite standartlarıyla işleyen fabrikası, hafif çelik modüler prefabrik yapılar konusunda, Avrupa’nın en büyük üreticisi olma özelliğine sahiptir.

DORÇE, prefabrik modül binaların hem üreticisi hem de ürettiği ürünlerin lojistik süreci ile beraber anahtar teslim inşaatını tamamlayan müteahhit kimliğine sahiptir ve hem üretici hem de müteahhit kimliğiyle kendini kanıtlamıştır. DORÇE, proje bazlı anahtar teslim çözüm ürettiği için mühendislik, organizasyon  ve hız kabiliyeti gerektiren projelerde “Bu işi yapsa yapsa DORÇE yapar!” mottosu ile aranan bir firma olmuştur.

DORÇE’nin global pazarda marka değeri olmasının en önemli nedenleri; başarıyla tamamlanan projeleri sonrası referansları, farklı kültürlere adaptasyonu, yerel firmalar ile ortaklık kültürü, yerel taşeronların ve tedarikçilerin inşaat süreçlerine aktif katılımlarının sağlanması, Türkiye’den projenin yapılacağı ülkeye gönderilen işin uzmanı personeller ve pazarlama, iş geliştirme, satış, tasarım, satın alma, üretim ve proje yönetim ekipleri arasında güçlü bir uyum ile çalışmasıdır. Yaptığı uluslararası tüm projelerde üst yapıları, Türkiye’deki fabrikasında ürettiği prefabrik çelik modüler yapı elemanlarını ihraç ederek gerçekleştirmektedir. Türkiye’nin iyi bir sanayici ve ihracatçı firmasıdır.

 

DORÇE, şu an kaç ülkeye ihracat yapıyor? Yurt dışında ağırlıklı olarak hangi tür projelerde tercih ediliyorsunuz?
DORÇE kuruluşundan bu yana 60’dan fazla ülkeye ihracat yapmıştır ve 15 ayrı ülkede şirketleri bulunmaktadır. İçinde bulunduğumuz pandemi döneminde bile 6 ayrı ülkeye ürünlerini ihraç etmektedir.  Yurt dışında kapsamlı organizasyon gerektiren, çok hızlı, eş zamanlı ve farklı lokasyonlarda dağınık olarak yapılması gereken ya da malzemenin bulunmadığı, imkânsızlıkların olduğu bölgelerdeki projelerde tercih ediliyoruz.

Minimum 4.000 kişi ile 100.000 kişi kapasitesine kadar ulaşan, petrol, gaz ve maden sahalarındaki işçi kampları, entegre mülteci tesisleri, askeri kamplar ve askeri üsler, sınır kampları, okullar, yurtlar, hastaneler, sahra hastaneleri, klinikler, karakollar, hapishaneler, uçak ve helikopter hangarları, mühimmat depoları, poligonlar, eğitim merkezleri vb. ağırlıklı EPC (Engineering, Procurement, Construction) olarak yaptığımız projelerdir. Çelik zırhlı kurşun ve havan topu geçirmeyen, havadan taşınabilen binalar yapabilmekteyiz, bu tarz özel projelerde de DORÇE tercih edilmektedir.

YENİ YAPILAN PANDEMİ HASTANELERİNİN ÇOĞUNDA ÜST YAPI TEDARİKÇİSİYİZ

Yakın zamanda tamamlanan, hâlihazırda devam eden ve başlayacak olan projeleriniz hakkında bilgi verir misiniz? COVID-19 salgını döneminde ağırlıklı olarak hangi projelerde yer aldınız?
Katar’da 4.000 kişilik karantina hastanesi, yurt içi ve yurt dışı savunma bakanlıkları için askeri yerleşkeler ve Kazakistan’da 2.620 kişilik konaklama tesisi projesini yakın zamanda tamamladık. Hâlihazırda Türkiye’de TOKİ için KÖY EVLERİ projesi, Mozambik’te 9.500 kişilik kamp projesi, Gürcistan’da BP firması için idari bina projesi, yurt içi ve yurt dışı askeri projeler, Libya’da konut projesi, Irak’ta 446 yatak kapasiteli hastane projesi devam etmektedir.

Mevcut durumda, Afrika, Orta Doğu ve Güney Amerika’da yeni yapılan pandemi hastanelerinin çoğunda DORÇE üst yapı tedarikçisidir.

Prefabrik modüler çelik yapı dendiğinde ne anlamalıyız? Kullanılan malzemeden yapım metoduna bu yapıları genel hatlarıyla tanımlar mısınız?

Prefabrik modüler çelik yapılar dendiğinde kullanılan malzemeden yapım metoduna kadar kavram kargaşası yaşandığını düşünüyorum. Teknik terimler olması sebebiyle mümkün olduğunca kısa hatları ile sistemi anlatmaya çalışacağım.

Kullanılan uluslararası terimler ve tanımlamalar yaptığımız işi ve sektörümüzü daha iyi ifade ediyor. Bu terimleri Türkçeleştirdiğimizde bazen doğru ifadeler olmayabiliyor. Dolayısıyla prefabrik modüler yapı sistemlerini, Türkçe ve İngilizce tanımları ile açıklayacağım.

Saha Dışı İnşaat (Offsite Construction); kalıcı bir yapının hızlı ve verimli bir şekilde inşa edilmesini desteklemek için yapı elemanlarının nihai kurulu konumlarından farklı bir yerde imalatı, planlaması, tasarımı ve montajı anlamına gelir. Bu tür yapı elemanları, saha dışında farklı bir yerde prefabrik (ön-üretimli) olarak üretilebilir, şantiyeye nakledilebilir ve ardından son konumlarına taşınabilir.

Saha dışı inşaat, entegre bir planlama ve tedarik zinciri optimizasyonu stratejisiyle karakterize edilir.

Endüstriyel İnşaat (Industrial Construction) – Endüstrileştirilmiş Bina Sistemleri (EBS); daha yenilikçi teknikler ve süreçler kullanan ve yapısal bileşenlerin bir fabrikada üretildiği, son konuma taşınarak orada monte edildiği yapı sistemidir. Endüstriyel inşaat, tasarım ve üretim süreçlerinin otomasyonla gerçekleştirildiği anlamına gelir.

Prefabrikasyon (Ön-Üretimli) – Prefabrik Yapılar; bir yapının bileşenlerinin bir fabrikada veya başka bir üretim sahasında birleştirilmesi ve tüm montajların veya alt montajların, yapının yerleştirileceği inşaat sahasına taşınması uygulamasıdır. Terim, bu süreci, ana hammaddelerin inşaatın gerçekleştirildiği şantiyeye nakledilmesi ile gerçekleşen geleneksel inşaat pratiğinden ayırmak için kullanılır.

Modüler Yapılar; bir binanın fabrika ortamında tamamlanması, sıhhi ve elektrik tesisatları gibi son bağlantı hatlarının hazır, iç ve dış kaplama elemanları, duvar panelleri, çatı, döşeme, banyolar, mutfak ekipmanları ile tam olarak donatılmış bir şekilde sahaya sevk edilen hacimsel (volümetrik) yapı modüllerinin kullanıldığı sistemdir. Modüller, sahaya nakledildikten sonra kullanım amacına göre tek başlarına ya da birleştirilerek kullanıma hazır olmaktadır.

Modüler yapılar; özellikle oteller, okullar ve öğrenci yurtları gibi eğitim ve sağlık yapıları için son yıllarda popüler bir yapım metodolojisidir. Bunun en önemli nedenleri, birçok benzer boyutlu modülün üretimiyle elde edilebilen ölçek ekonomisi ve azaltılmış şantiye inşaat süresinin özel faydasıdır. Geniş anlamda modüler yapı, bir yapının standartlaştırılmış bileşenlerinin saha dışındaki bir fabrikada üretilmesini ve ardından bunların yerinde monte edilmesini içerir.

“Saha Dışı İnşaat”, “Prefabrikasyon” ve “Modüler Yapı” gibi terimler birbirinin yerine kullanılmaktadır. Bu terimler, standart bağlantılar ve ara yüzler kullanılarak birbirine tutturulmuş tekil elemanlardan tam tefrişli 3 boyutlu volümetrik birimlere kadar bir dizi farklı yaklaşım ve sistemi kapsar.

Volümetrik Modüler Yapılar / Volümetrik Yapılar; volümetrik modül üretiminin başarısı ve çekiciliği, birimlerin ve tasarımın tekrarlanabilirliğinde yatmaktadır. Volümetrik modüler üniteler, ek bir üst yapıya ihtiyaç duymadan eksiksiz binalar oluşturmak için birbirine bağlanabilen büyük yapı elemanlarıdır.

Fabrikadan çıkmadan önce devreye alınırlar ve bu sayede uygunsuzlukların en aza indirilmesi ve kalite kontrolün yüksek olması sağlanır. Üniteler daha sonra şantiyeye taşınır ve hazırlanan temeller üzerindeki konumlarına dikkatlice yerleştirilir.

Panel Sistemli Yapılar / Panel Sistemli Modüler Yapılar / 2 Boyutlu Modüler Yapılar; paneller, kullanılabilir alanı çevreleyen düzlemsel ünitelerdir. Pencere, kapı ve/veya diğer entegre hizmetleri içerebildikleri gibi açık çerçeveli (açık panel) veya kaplamalı (kapalı panel) olabilirler. Sahaya paketler olarak taşınırlar.

Hibrit Prefabrikasyon / Hibrit Tabanlı Prefabrikasyon / Yarı-Volümetrik Prefabrikasyon; volümetrik veya modüler ünitelerle volümetrik olmayan veya panel sistemli ünitelerin bir karışımından oluşur. Aynı zamanda geleneksel saha yapımı öğeler de içerebilir.

Hibrit yapılarda genel olarak, mutfak ve banyo gibi işçilik yoğun hacimler için volümetrik birimler kullanılırken (bu üniteler “kapsül veya pod” olarak da anılır), yapının geri kalanı panel sistem kullanılarak inşa edilir.

Konteyner Binalar; “konteyner bina” terimi genellikle, gemi taşımacılığında kullanılan yük konteynerlerinden dönüştürülen modüllerin yapı elemanı olarak kullanımıyla oluşturulan binaları tanımlamak için kullanılır. Fakat ülkemizde fabrikada üretilen hacimsel (volümetrik) modüllere de ‘konteyner binalar’ denilmektedir.

Portatif Yapı / Portatif Kabin; sökülebilir veya taşınabilir bir bina, kalıcı olarak yerleştirilmek yerine hareketli olacak şekilde tasarlanmış ve inşa edilmiş bir yapıdır. Portatif binaların daha küçük versiyonu, portatif kabinler olarak da bilinir.

Portatif kabinler, şantiye ofisi, güvenlik kabini, konaklama, depo, tuvaletler gibi çeşitli uygulamalar için üretilmiş özel yapım prefabrik yapılardır. Portatif kabinler geleneksel binalara göre uygun fiyatlı bir alternatiftir ve tabii ki geçici konaklamanın gerekli olduğu yerlerde esnek bir çözüm sunar.

Flat-Pack; modülü oluşturan duvar ve diğer elemanların tavan ve taban döşemeleri arasında yatık olarak yerleştirilmesiyle nakliye avantajı sağlayan ünitelere verilen terimdir. “Flat-Pack” üniteler, üst üste istiflenebilir.

Pod (Kapsül); pod veya kapsül terimi, genelde yapısal olmayan volümetrik kabinler için kullanılmaktadır. Ağırlıklı olarak banyo, tuvalet ve mutfak gibi ıslak hacimleri barındırırlar.

Römorklu Yapılar / Kabinler; römorklu yapılar sık taşıma gerektiren durumlarda, farklı amaçlara hizmet edebilecek şekilde tasarlanıp, tefriş edilebilen mobil yapılardır.

Hafif Çelik Prefabrik Binalar / Yapı Sistemleri; hafif çelik yapı sistemleri, soğuk şekillendirilmiş çelik profiller kullanılarak üretilen yapısal çerçevelerden oluşur. Bu çerçeveler veya profiller, taşıyıcı dış ve iç duvarlar, yük taşımayan bölme duvarlar, zemin kirişleri, perde duvarları, çatı makasları ve aşıklar dahil olmak üzere bir yapıda gereksinim duyulan tüm noktalarda kullanılabilir.

Ön-Üretimli Ağır Çelik Binalar; tüm tasarımın fabrikada yapıldığı ve yapı bileşenlerinin sahaya parça veya alt montajlı olarak getirildiği ve daha sonra sahada sabitlendiği / birleştirildiği modern inşaat ürünleridir. Genelde geniş açıklığın ve yüksekliğin önemli olduğu yapılarda tercih edilmektedir.

PREFABRİK ÇELİK EVLER, UZUN ÖMÜRLÜ, ÇEVRECİ, KONFORLU VE EKONOMİKTİR

Bir yanda artan dünya nüfusu diğer yanda daha uzun ömürlü, sağlam, konforlu ve çevreci yapılarda yaşama isteği… Bu tablo karşısında, geleneksel yapı sistemleriyle inşa mı yoksa yeni modellerin devreye girmesi mi bu talepleri karşılar?

Prefabrik bina pazarı; altyapı yatırımlarındaki artış, konut ve ticari sektörlerdeki gelişmeler, artan orta gelirli nüfus ve hızlı kentleşme nedeniyle olumlu yönde etkilenecek ve önemli ölçüde büyüyecektir. Gelişmekte olan ülkelerde daha kısa sürede uygun fiyatlı konut sağlamak için hükümet destekli girişimler, büyümeyi etkileyen bir başka önemli faktör olacaktır.

Ayrıca, prefabrik binaların depreme dayanıklı olması sebebiyle, deprem bölgesindeki ülkelerden talep yaratması muhtemeldir. Çevre duyarlılığı ve inşaat israfı konularında dünya çapında artan bilinç, özellikle gelişmiş ülkeleri çevre dostu politikalara ve yeşil bina konseptine yöneltmiştir. Geleneksel yapı sistemleri yerine prefabrik modüler binalar kullanılarak yeni jenerasyon yapım metotları ve yeni jenerasyon malzemelerle modern mimaride daha ekonomik ve daha kısa sürede prefabrik çelik evlerin üretilmesi bu talepleri karşılar.

ENERJİ VERİMLİLİĞİ ESASLARINI ÜST DÜZEYDE KARŞILAYAN, SÜRDÜRÜLEBİLİR YAPILAR

Prefabrik modüler çelik yapıların kullanımı ne tür avantajlar sağlıyor? İnşa metodu, zaman, maliyet, iş sağlığı ve güvenliği, mevsimsel etki, çevre duyarlılığı, dayanıklılık, vb. unsurlar açısından bu yapılarda ne tür farklılıklar görüyoruz?

Prefabrik modüler çelik yapılar, enerji verimliliği esaslarını üst düzeyde karşılarken aynı zamanda sürdürülebilir yapılar olarak karşımıza çıkmaktadır. Prefabrik modüler bina sistemleri, zamandan ve maliyetten tasarruf etmenin yanı sıra kalite iyileştirmeleri yoluyla önemli avantajlar sunar.

Fabrikada yapılan modüller bulunduğu yere taşınmadan önce kontrollü koşullar altında üretildiğinden kalite standartları yüksek olur. “Prefabrik” çelik yapıların günümüzde inşaat sektörü için sunduğu sayısız avantajlarını sıralayacak olursak:

Daha Düşük Karbon Ayak İzi – Yüksek dayanımlı yapısal çeliklerin kullanımı karbon ayak izini küçültür; prefabrik çelik binalar, önceden tasarlanmış olması, daha kısa sürede inşaatının yapılmasıyla ekipman çalışma sürelerinin kısalması, karbon salınımı düşük yapı malzemelerinin üretimde kullanılması, kullanılan tüm malzemelerin dönüştürülebilir olması, atıkların az olması gibi nedenlerle modüler yapı inşaatları düşük karbon ayak izine sahiptir.

Nihai Yeşil Malzeme Çelik ve Geri Dönüşüm; bir binanın “yeşil” olarak kabul edilebilmesinin iki şartı vardır. Birincisi, malzemelerin işletme maliyetlerine nasıl yardımcı olduğudur. İkincisi, kullanılan malzemelerin çevresel etkiyi nasıl azalttığıdır. Çelik hammaddesi, kullanımının sonunda tekrar tekrar geri dönüştürülebilen ve gücünü kaybetmeyen yegâne yapı malzemelerinden birisidir.

DORÇE, modüler yapıların inşaatı için hafif çelik komponentleri kullanır. Çeliğin ve kullanılan diğer tüm malzemelerin geri dönüştürülebilir olması, kullanım sonrasında daha fazla atık bırakma ve hammadde için maden çıkarma ihtiyacını azaltır.

Çevre Dostu ve Trafiğe Etkisi; prefabrik modüler çelik binaların sürdürebilirliğine katkı sağlayan bir diğer unsur ise prefabrik modüler inşaat sürecinin çoğunluğu saha dışında/ön-üretimli (off-site) olarak gerçekleştiğinden projenin çevreye ve sahaya olan olumsuz etkileri önemli ölçüde minimize edilmektedir. Bu durum, sahada ihtiyaç duyulan araç ve ağır ekipman sayısı ve kullanımı azaltırken beraberinde daha az çevre kirliliği ve sahada iş güvenliğine bağlı olarak oluşabilecek kazaların azalması anlamına gelmektedir.

Depreme Dayanım; çelik sistem, esnek yapısı, dayanımı ve hafifliği ile depreme karşı son derece dayanıklı bir yapı sistemidir. Prefabrik modüler çelik yapılar farklı bölgelerin deprem şartlarına uygun şekilde tasarlanabildiğinden depremlere maruz kaldıklarında diğer yapı sistemlerine göre daha iyi performans gösterir. Bu sebeplerden dolayı deprem riski taşıyan bölgelerde prefabrik modüler çelik yapıların mekân algılamaları iyileştirilerek renk, doku, malzeme, ışık ve biçim gibi elemanlarda yapılacak değişikliklerle inşa edilmesi bir seçenek olarak değerlendirilmelidir.

Herkesin söylediği gibi depremler değil yıkılan binalar can almaktadır. Depremde beton binalar yıkılırken çelik eğiliyor, deforme oluyor, ama kırılmıyor, yıkılmıyor. Yıkılmaması da can kaybının azalması hatta olmaması anlamına geliyor. Deprem sonrasında ise, çeliğin betonarme gibi yıkılıp baştan yapılması gerekmiyor, onarılıp yeniden kullanılabiliyor.

Daha Kısa İnşaat Süresi; prefabrik modüler çelik yapıların en önemli avantajlarından birisi de inşaatın geleneksel inşaat yöntemlerine göre daha kısa sürelerde tamamlanabilmesidir. Bizlere “DORÇE ne yapıyor?”, “DORÇE’nin en büyük özelliği nedir?” vb. sorular sorulduğunda yanıtlarımızdan bir tanesi de “Biz zaman satıyoruz” olmaktadır.

Zaman tasarrufunun sağlanması, üretim süreçlerinin ön planlamasının yapılması, fabrika ortamında gerçekleştirilen üretime bağlı olarak sahada meydana gelebilecek olumsuz hava koşullarının ortadan kaldırılması ve ana binayı oluşturan farklı yapı elemanlarının veya modüllerin aynı anda üretilebilmesidir. Böylelikle, zamandan edinilen tasarruf, aynı anda farklı coğrafyalarda birden fazla projede hızlıca mobilize olmayı ve bu projeleri üstlenebilmenin önünü açmaktadır.

Finansal Tasarruf; günümüzde geleneksel inşaat tekniklerinin yerine, prefabrik modüler yapı elemanlarının kullanılması, maliyet kontrolünün yapılabilmesi, gelişmiş ülkelerdeki iş gücü maliyetlerinin yüksek olması, prefabrik çelik yapıların ekonomik ömürleri, bakım masrafları, geri dönüşüm gibi birçok özellik ele alındığında prefabrik (ön-üretimli) modüler yapı sistemlerinin maliyet açısından geleneksel inşaat yapılarına göre daha avantajlı olduğu değerlendirilmektedir.

Emniyet ve Güvenlik; prefabrik modüler yapılar, iş ve işçi güvenliği açısından değerlendirildiğinde de bizlere önemli avantajlar sağlamaktadır. Kapalı üretim tesislerinde gerçekleştirilen üretime bağlı olarak iş güvenliği kazaları riskleri önemli ölçüde azalmaktadır.

Fabrika ortamında gerçekleştirilen tüm üretim ve montaj süreçleri kapsamında işçileri ve çalışanları, yaralanmalara ve kazalara karşı koruyan sıkı takip süreçleri ve İSG prosedürleri uygulanmaktadır. Geleneksel inşaat metotlarının uygulandığı şantiyelerde de iş ve işçi güvenliği son derece önemlidir ancak işçiler değişen hava ve zemin koşullarına uzun süre maruz kalabilmektedirler.

İklim Koşulları; günümüzde geliştirilen yeni teknolojiler ve yenilikçi malzemelerle prefabrik modüler çelik yapılar, her türlü mevsim koşullarına uygun olarak üretilebilmektedir. Yapıların montajında kullanılan iç yalıtım malzemeleri, yapılan statik hesaplamalar ve tasarımlar projenin gerçekleştirildiği coğrafyanın iklim koşullarına uygun olarak tamamlanmaktadır.

Örneğin, DORÇE’nin Sibirya’nın donduran -50 derecelerinden Afrika’nın kavuran +50 derecelerine kadar değişen hava koşullarına uygun olarak tasarlayıp ürettiği prefabrik modüler çelik yapılar hem dayanıklı hem de sürdürülebilir yapılardır.

Tutarlı Kalite; Prefabrik yapı kontrollü bir imalat ortamında gerçekleştiğinden ve belirtilen standartları takip ettiğinden yapının alt montajları tek tip bir kalitede inşa edilecektir. Şantiyede inşa edilen yapılar, değişen beceri seviyelerine ve bağımsız yüklenicilerin programlarına bağlıdır.

Bunların hepsi, verilen yapının işçiliğine ve genel kalitesine katkıda bulunur. Prefabrikasyonda, her bir alt montaj, tüm süreç boyunca birden fazla kalite kontrolünden geçirilerek fabrikada deneyimli bir ekip tarafından inşa edilir.

Yerinde Daha Az Kişi; prefabrik ve modüler bina sistemleri, yerinde kurulum için daha az insan gerektirir. Bunun nedeni bu bina sistemlerinin yalnızca yerinde monte edilmesi, bileşenlerin fabrikada üretilmesi ve kolayca birbirine uyacak şekilde tasarlanması ve dolayısıyla daha az işçilik gerektirmesidir.

Tak ve Çalıştır (Plug & Play); bir binanın üretiminden nihai montajına kadar tamamen fabrika ortamında tamamlanmasına, sıhhi ve elektrik tesisatları gibi son bağlantı hatlarının hazır şekilde bir veya birkaç ‘modül’ olarak herhangi bir konuma gönderilmesine olanak tanıyan benzersiz bir modüler yapı sistemidir.

Her modül inşa edilmiş ve önceden tamamlanmış, iç ve dış kaplama elemanları, duvar panelleri, çatı, döşeme, banyolar, mutfak ekipmanları, aydınlatma ile tam olarak donatılmış bir şekilde sahaya sevk edilir. Modüller, sahaya nakledildikten sonra kullanım amacına göre tek başlarına ya da birleştirilerek anında kullanıma hazır olmaktadır.

Taşınabilir ve Sökülüp Yeniden Kurulabilir Yapılar; prefabrik çelik ve modüler yapılar, fabrika ortamında üretilerek sahaya sevk edilir. Montajları tamamlandıktan ve gerektiği süre kullanıldıktan sonra farklı lokasyonlarda tekrar kullanılmak amacıyla defalarca sökülüp bir araya getirilerek kullanıma olanak tanıyan yapı sistemleridir.

PAZARIN 2020-2025 DÖNEMİNDE YÜZDE 8’İN ÜZERİNDE BÜYÜMESİ BEKLENİYOR

Prefabrik modüler sistemlerin en yaygın kullanıldığı bölgeler/ülkeler hangileri? Bu sistemlerin ülkemizdeki kullanım yaygınlığı ne durumda? Buradan hareketle sormak isterim, prefabrik çelik modüler yapılar pazarda ne kadarlık bir paya sahip?

Orta Doğu ve Afrika, Kuzey Amerika (ABD, Meksika ve Kanada), Güney Amerika (Brezilya), Avrupa, (Almanya, İngiltere, İtalya, Fransa, Türkiye), Asya Pasifik (Çin, Malezya, Japonya, Filipinler, Kore, Tayland, Hindistan, Endonezya ve Avustralya) prefabrik modüler yapıların en çok kullandığı bölgelerdir. Prefabrik bina pazarının 2020-2025 döneminde yüzde 8’in üzerinde büyümesi bekleniyor.

Küresel modüler inşaat pazarı büyüklüğünün 2027 yılına kadar 106,22 milyar ABD dolarına ulaşması öngörülüyor. ABD ve Batı Avrupa ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerde pazar yoğunluğu yüksektir. Aynı zamanda, Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ekonomilerde prefabrik bina endüstrisi yeni oluşma aşamasındadır. Önde gelen uluslararası prefabrik üreticisi firmaların, özellikle Asya-Pasifik ve Latin Amerika’daki hızlı gelişen ülkelerde daha fazla pay almak için varlıklarını artırmaları muhtemeldir. ABD, Japonya, Çin ve Avrupa genelinde birçok teknoloji tabanlı prefabrik modüler bina üreticisi şirket var ve otomasyon, mühendislik, ticaret ve üretim konularında çok başarılılar.

Teknolojik gelişmeler tüm sektörleri dönüştürmeye devam ederken, şirketler iş yapış modellerini dijitalleşme üzerinden kurguluyor. DORÇE Prefabrik’in bu alandaki yatırımlarını ve çalışmalarını öğrenebilir miyiz?

Şirket içinde başlattığımız yapay zekâlı program kullanımını artırmak için personele video konferanslar ile eğitimler aldırıyoruz, departmanlar arası bilgi paylaşımını yapay zekâlı programlarla daha çok hızlandırmayı ve dijital platformlar aracılığıyla ürünlerimizi satmayı planlıyoruz. Mevcut ERP sistemimizi çağımıza uygun gelişmiş yeni versiyonlarla güncellerken BIM sistemini de kuruyoruz. Ayrıca dijital pazarlama departmanı kurduk, ürün tanıtımlarımızı ve iş geliştirmemizi neredeyse tamamen dijital ortamlarda yapıyoruz.

YAPAY ZEKÂLI PROGRAMLARLA ENTEGRE OLMUŞ BİR İNŞAAT SEKTÖRÜ ÇOK DAHA VERİMLİ ÇALIŞACAKTIR

Teknoloji tabanlı sistemlerin artan rolünden hareketle dijitalleşme hızının, inşaat sektörünün geleceğinde nasıl bir değişim yaratacağını öngörüyorsunuz?

Hızlı devam eden teknolojik gelişmeler ve dijitalleşmenin çok ilerlediği bu çağda inşaat sektöründeki birçok büyük şirket dijital gelişmeleri kendi firma yapısına nasıl uygulayacağını araştırmaktadır. Benim öngörüm; projelendirme, tedarik zinciri, lojistik, ürün ve kalite yönetimi konularında yapay zekâlı programlarla entegre olmuş bir inşaat sektörü çok daha verimli çalışırken iş kalitesi de artacaktır.

Dünyada birbiriyle ticaret yapan birçok firma yapay zekâlı programlar aracılığıyla entegre olup, projelendirme ve iş planlama sürelerini kısaltacak.

Pandemi süreci iç piyasadaki ve yurt dışındaki çalışmalarınıza nasıl yansıdı? Sürecin yarattığı sorunlar nelerdi?

Pandemi sürecinde ihracat yapan ve yurt dışında projeleri devam eden inşaat şirketlerinin işleri ertelendi, durdu veya kısmen devam etti. Bunların sebepleri arasında karantina uygulamaları, seyahat ve gümrük kısıtlamaları, lojistik sürelerinin uzaması, limanlardaki personelin dönüşümlü çalışması yer alıyor. Pandemi süresince DORÇE olarak işimizin doğası gereği, çok hızlı bir şekilde aksiyon alarak gerekli tedbirleri hayata geçirdik.

DORÇE’nin iş yaptığı sahalardaki yönetim ekibi, seyahat kısıtlamalarına rağmen görevli oldukları bölgelerde çalışmaya devam ederek projelerimizin sürekliliğini, yerel iş gücü ağı ağırlıklı olacak şekilde kesintiye uğratmadan devam ettirdi. Merkez ofis, şantiyeler ve üretim tesislerimiz için yerel regülasyonları takip ederek COVID-19 Güvenli Üretim Belgesi’ni aldık. Değişen ekonomik koşullar, artan maliyetler ve yeni yaşam koşullarını yakından takip ederek üretim süreçlerimizi hız kesmeden devam ettirdik.

Türkiye’nin önde gelen kadın yöneticilerinden biri olarak kadın istihdamıyla ilgili politikanızı ve kadın personel istihdam oranınızı da öğrenmek isteriz…

Ülkemizde siyasette, bürokraside, özel sektörde stratejik ve karar alma noktalarında kadın yönetici sayısı yok denecek kadar az. İyi bir eğitim almış, özgüveni yüksek, özgürlük bilinci gelişmiş ve enerjisi yüksek kadınlara her zaman DORÇE’nin stratejik noktalarında çalışma fırsatı verdik, vermeye de devam ediyoruz.

Dijitalleşmenin hızla geliştiği bu çağda, daha çocuk yaştan itibaren sorumluluk bilinciyle eğitilen kadınların, zamanında ve doğru kararlar alacağına inanıyorum. Duygusal bakış açısını, insancıl çözüm önerilerini ve kuvvetli iletişim yeteneğini işe yansıtabilen kadınları, DORÇE’nin karar alma mekanizmasında yönetici olarak yetiştiriyor ve çalıştırıyoruz. Beyaz yakada kadın istihdam oranımız yüzde 40 iken, mavi yakada maalesef yok denecek kadar azdır.

BU ORTAMDA BAŞARI, ZORLUKLARLA MÜCADELE VE ŞARTLARA UYUM YETENEĞİNE BAĞLI

DORÇE Prefabrik’in yeni dönem yol haritasında neler var? Büyüme stratejiniz agresif mi yoksa ılımlı biçimde mi şekillenecek?

Dijitalleşme çağı, kırılma çağı derken, belirsizlik çağını yaşayan bir nesil olduk. Talep ve teknoloji sürekli değişiyor. Pandemi bunların üstüne durumu daha da vahim hale getirdi. Şirketler satış kaybı, pazar payı kaybı, kârlılıkta azalma yaşıyor. Bir süre önceye kadar yılda bir kere stratejik planlarımızı gözden geçirmek yeterli olurken şimdi neredeyse haftalık ve günlük yapıyoruz.

Başarı, bu ortamda zorluklarla mücadele ve şartlara uyum yeteneğine bağlı. Yüksek enerji ve uyum içinde çalışmak zorlu şartlardan çıkışı sağlayacaktır. İnsan unsurunun ve her seviyedeki liderliğin her zamankinden daha çok ön plana çıktığı bir dönemde yaşıyoruz. Hem bireysel hem de takım oyununu aynı zamanda başarı ile oynamamız; günü, haftayı, ayı, yılı, orta ve uzun vadeyi bir arada yönetmemiz gerekiyor.

Böyle bir ortamda DORÇE Prefabrik Yapı ve İnşaat Sanayi Ticaret A.Ş. olarak yeni dönem yol haritasında büyüme stratejimiz, çağımızın kaçınılmazı olan dijitalleşme stratejik planı ve uygulanması ile ılımlı biçimde şekillenecek.

DEİK, ATO, ASO, MÜSİAD ve Ankara Platformu iş birliğinde 22 Şubat 2017 tarihinde ATO’nun binasında Malezya Yatırım ve İş Fırsatları Toplantısı düzenlendi.

Söz konusu etkinlik, Malezya Ankara Büyükelçiliği himayelerinde, T.C. Ekonomi Bakanlığı, T.C. Dışişleri Bakanlığı, DEİK, TMB, ATO, ASO, MÜSİAD, Ankara Platformu, Malezya Dış Ticaret Geliştirme Kurumu (MATRADE) ve Malezya Yatırım Geliştirme Otoritesi (MIDA)’nin katılımları ile gerçekleşecekti. Konuşmacı olarak katıldığı toplantıda, DORÇE A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda DEİK Türkiye-Malezya İş Konseyi Başkanı Sayın Süheyla ÇEBİ KARAHAN; Türkiye-Malezya ekonomik ilişkileri, yatırım fırsatları, ticaret hacimlerinin arttırılması kapsamında ülkeler arası ihracat ve ithalat fırsatları ve Malezya ile ticarette sıkıntı yaşanan hususlar hakkında önemli bilgiler paylaştı ve önerilerde bulundu.

Sayın Başkanımızın konuşma yaptığı toplantı ile ilgili basında yer alan haberlere sıradaki linklerden ulaşabilirsiniz.

http://www.star.com.tr/yerel-haberler/malezya-is-ve-yatirim-firsatlari-toplantisi-49046/

http://www.haberturk.com/yerel-haberler/haber/11031659-malezya-is-ve-yatirim-firsatlari-toplantisi

T.C. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’nın himayelerinde ve T.C. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay ve T.C. Ticaret Bakanı Sayın Ruhsar Pekcan’ın katılımlarıyla, 25 Aralık 2019 tarihinde Türkiye Müteahhitler Birliği’nin Ankara Sheraton Otel ve Kongre Merkezinde düzenlendi. İnşaat sektörünün tanınmış ve en önemli dergilerinden olan Engineering News-Record (ENR) tarafından yayımlanan “Dünyanın En Büyük 250 Uluslararası Müteahhidi” listesinde bulunan Türk firmaları için 2017, 2018 ve 2019 yıllarını kapsayan ödül töreni gerçekleşti.

Dorçe A.Ş. ENR 2018 yılı listesinde 239. sırada yerini almış olup, ödüle layık görülmüştür. Başarı plaketi, Cumhurbaşkanı Yardımcımız Sayın Fuat Oktay tarafından Dorçe Yönetim Kurulu Başkanımız Sayın Süheyla Çebi Karahan’a takdim edilmiştir.