Tag

iklim değişikliği

Browsing

Müteahhitlik sektörü küresel servetin yüzde 50’den fazlasını, karbon emisyonlarının yüzde 39’unu temsil ediyor. Binalar, küresel emisyonların yüzde 30’undan fazlasına neden oluyor. Globaldeki karbon salımının yüzde 7’si ise çimento sektörüne ait. Buna inşaat da eklendiğinde, bu oran daha da yukarı çıkıyor. Sektör paydaşlarına göre, sektörde yeşil dönüşüm aciliyeti büyük.

Avrupa Birliği, 2030’a kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 55 azaltma, 2050’de ise karbon nötr olma hedefi doğrultusunda ortaya koyduğu yeni büyüme modeli Yeşil Mutabakat çerçevesinde, Birliğin karbon ayakizini en aza indirmek için önlemler geliştiriyor. AB, bu hedefe ulaşmak için belirlediği uygulamaları ticari ilişkilerde bulunduğu ülkelere de yayarak fosil yakıt temelli ekonomik modele son vermeyi hedefliyor.

Yeşil Mutabakat; çevre dostu teknolojilere yatırım yapılması, sanayide inovasyonun desteklenmesi, enerji sektörünün karbonsuzlaşması, yüzde 100 yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş, binaların enerji verimli hale getirilmesi gibi her sektörde çok önemli bir dönüşümü getiriyor.

Bu sürecin Türkiye için bir tehditten çok bir fırsat olarak değerlendirmesi gerekiyor ancak Türkiye’nin bu dönüşümden yarar sağlaması için düşük karbon ekonomisine geçiş adımlarını hızlandırması gerekiyor. “Bu noktada düşük karbon ekonomisine geçiş için yeşil dönüşümün finanse edilmesi” büyük önem taşıyor.

Dünya Gazetesi ve Akbank iş birliğinde gerçekleşen sektörlerde Yeşil Mutabakat webinar serisinin ilkinde, yeşil dönüşümün inşaat sektöründe yaratacağı fırsat ve tehditler masaya yatırıldı.

Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) Başkan Vekili Süheyla Çebi Karahan, Akbank Kurumsal ve Yatırım bankacılığı Genel Müdür Yardımcısı Levent Çelebioğlu ve Çimsa CFO’su Vecih Yılmaz’ın katıldığı webinarın moderatörlüğünü Dünya Gazetesi Koordinatörü Didem Eryar Ünlü yaptı. Webinar’da öne çıkan yorumlar şöyle:

Çimsa CFO’su Vecih Yılmaz: Çimentoda rekabeti AB’nin emisyon seviyeleri belirleyecek

“AB çok ciddi hedefler koydu. İlerleyen dönemde birçok sektörde dönüşüm bekliyoruz. Çimento ve inşaat bunlar arasında. Globaldeki karbon salımının yüzde 7’sini çimento sektörüne ait. Buna inşaat da eklendiğinde bu oran daha da yukarı çıkıyor. Sınırda karbon vergisi geliyor ancak detayları belli değil. Önümüzdeki 2-3 yıllık süreci bu açıdan kritik görüyoruz. Belirlenen seviyelere göre, Türkiye belki rekabet gücünü ciddi anlamda kaybedecek ya da buradaki denge lehimize gelişirse Türkiye’nin çimento ve inşaat malzemeleri alanında Avrupa’nın üretim üssüne dönüşmesi söz konusu olabilecek. Henüz karbon seviyesini bilmiyoruz fakat Avrupa’da bizim rakibimiz olan oyuncuların kendi kotalarını ön plana çıkarmak anlamında ciddi bir lobi faaliyetleri içinde olduklarını takip ediyoruz.

Buradaki önemli konu Türkiye’de sanayicinin olduğu kadar kamunun da gücünü kullanarak lobi faaliyetlerini etkin olarak yürütmesi ve Türkiye’nin lehine olabilecek sınırda bir karbon seviyesi için var gücüyle çalışması. Bu dönüşüm, oldukça maliyetli bir dönüşüm olacak. Ciddi bir yatırım gerektiriyor. AB 1 trilyon Euro’ya yakın bir teşvikten bahsediyor. Ancak yine hem özel sektör ve kamunun gücünü doğru konumlandırabilirsek Türkiye’nin hem finansman kaynağı hem de teşvik anlamında ciddi bir pay alacağını öngörüyoruz. Çimento, yapı malzemeleri arasında globalde en çok tüketilen malzeme.

Dünyada sudan sonra en çok kullanılan emtia beton. Şehirleşmenin geldiği noktada çimento olmadan barınma sorunu giderilecek bir noktada değiliz. Dolayısıyla çimento üretilirken düşük karbonlu yenilikçi ürünlere odaklanmak gerekiyor. Bu da daha fazla Ar-Ge demek. Dolayısıyla üniversite ve sanayiciler arasında doğru iş birlikleri önemli. Bu arada, çimento üretilirken kullanılan yakıtların fosil yerine alternatiflere kaydırabilmek önemli olacak.

Bir diğer konu da finansman. Karbon yoğun sektörlerde çimento başta olmak üzere demir-çelik gibi sektörle ‘öcü’ muamelesi görüyor ve cezalandırılıyor. Bu trend devam ederse bu sektörlerin dönüşümü zorlaşacak.

Ar-Ge bütçemizin %90’ı sürdürülebilirlik hedefli

“Çoğu finansman kaynağına ulaşımda çevresel etki bir ön koşul olarak önünüze çıkıyor. Bu sadece finansman tarafında gerçekleşmiyor aynı zamanda yatırımcı tarafında da yaşanıyor. Ne kadar karbon saldığımızı, bunu yönetmek adına neler yaptığımızı disiplinli bir şekilde sorguluyorlar. Çimsa olarak Türkiye’de üretim yapan bir şirketiz ancak bu yıl temmuz ayında İspanya’da Buñol Fabrikası’nı aldık. Şu anda Avrupa’da karbon rejimine tabi olarak üretim yapıyoruz. Bu yıl başında 30 Euro’larda olan karbon maliyetleri 75 Euro’lara çıkmış durumda.

Bizim çimento maliyetlerimiz o noktada değil. Üretim maliyetimizin 1.5 katını karbon vergisi olarak ödemek zorunda kalıyoruz. Bu yıkıcı etkilere karşı sınırda karbon vergisi de benzer seviyelerde oluşursa çoğu sektörün ihracat yapma imkanı kalmayacak. 2010’dan bu yana karbon salımını raporluyoruz. 2016’da Türkiye’nin ilk entegre sanayi raporunu yayınlayan sanayi şirketi olduk. Ar-Ge bütçemizin yüzde 90’ı sürdürülebilirlik konularına harcanıyor. Düşük karbonlu ürünlere, fosil yakıt kullanımını azaltan, atık ısıdan elektik üreten teknolojilere yatırım yapmaya çalışıyoruz. Eğer dünya sıfır karbon olacaksa, mevcut teknolojiler ile değil, yeni gelişen karbon yakalama teknolojisi ile olacak. Biz de şirket olarak bu konuya emek harcayan şirketlerle işbirliği fırsatlarını değerlendiriyoruz.”


Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) Başkan Vekili Süheyla Çebi Karahan:  Yeşil krediler sanayi tabanına yayılmalı

“Türkiye Müteahhitler Birliği olarak bu yıl Glasgow’da yapılan COP26’yı takip ettik. Birleşmiş Milletler, müteahhitlik sektörünü, ‘Küresel servetin yüzde 50’den fazlasını temsil eden ekonomik güç fakat iklim değişikliği ile mücadelede uyuyan dev” olarak tanımladı. Türk müteahhitlik sektörü dünyada marka haline geldi ve 400 milyar doların üzerinde bir iş hacmine sahip. Yeni oluşan dünya şartlarında rekabetten düşmememiz için Yeşil Mutabakat’a uyum sürecini hızlandırmamız lazım. Üyelerimizin yurtdışında takip ettiği projelerde, önümüze dijitalleşeme, sürdürülebilirlik, yeşil bina ve döngüsel ekonomi gibi konular geliyor. Uluslararası alanda iş yapan şirketler kendi firmalarında kurdukları çalışma gruplarıyla bunlara adapte olmaya çalışıyor. Fakat bu durum ülkenin tabanına bu şekilde yayılamıyor. Müteahhitlik hizmet sektörü olarak yurtdışında istihdam sağlayan, Türkiye’deki yapı malzemelerinin ihracını sağlayan ve dövizle kazanç sağlayan hizmet sektörüyüz. Dolayısıyla paydaşlarımızın da bu sürece bir an önce uyum sağlaması çok önemli; aksi takdirde ülkemiz kaybedecek. Fakat bu iş gönüllük esasıyla yapılacak bir şey değil. Kamu tarafından yasal zeminin hazırlanması ve kademeli olarak gündeme gelmesi gerekiyor.”

Eyleme geçme zamanı

“Uluslararası Finans Kurumu (IFC)’nin önümüzdeki 10 yıl için 25 trilyon dolarlık yatırım projeleri olacak. Pandemi sürecinde askıya alınan bu projeler hızlıca başlayacak. Buralardan pay almak, yeni düzenin içinde olmak ve markalaşmış müteahhitlik sektörünü korumak için bir an önce adımların atılması gerekiyor. Dünya Bankası’nın yaptığı araştırmaya göre gelecek 10 yılda dünya nüfusunun her 10 kişiden 7’si şehirde yaşayacak. Bu da birçok altyapı, yol, köprü, konut yatırımı anlamına geliyor.

Çimento, lojistik, alüminyum, enerji bizim paydaş sektörlerimiz. Yeşil Mutabakat, sınırda karbon düzenlemesi ile ilgili farkındalık çalışmaları yapıyoruz ancak artık bunlar yetmiyor. Şimdi, eyleme dönme zamanı. Kamu kurumlarının, ihale şartnamelerine bu konuları kademeli olarak girmeleri lazım. İşletmelerin de öncelikle, bir ürünü üretirken veya bir işi yaparken ne kadar karbona neden olduğunu hesaplaması lazım. Bunun adı ISO 14064 adlı belgelendirme. Türkiye’de bu belgeyi alan az firma var. İşin bir diğer ayağı da lojistik. Boya, saç, demir, kaplama gibi birçok malzeme alıyoruz. Bu malzemelerin üretim sürecinde ne kadar karbon ayak izine yol açıldığını ortaya koymak gerekiyor.”

Küresel servetin yüzde 50’si karbon emisyonlarının yüzde 39’u

“Paris Anlaşması’na taraf olduktan sonra gelecek kredinin çok doğru yönetilerek tamamen sanayi tabanına yayılması, makine ve ekipmanların yeşil olması gerekiyor; çünkü bu değişimi yapamazsak, bizi malzemeler üzerinden vergilendirecekler. Avrupa’da kademeli geçiş başladı. Bugün 14064 belgesi istenirken, 2-3 yıl sonra sıfır karbon için de belge isteyebilecekler. Müteahhitlik hizmet sektörü karbon salımının yüzde 39’unu oluşturuyor. Birleşmiş Milletler’in açıkladığı gibi, küresel ekonomi ve servetin yüzde 50’sini oluşturuyor. Dolayısıyla, öncelikle müteahhitlik hizmet sektörünün üzerine gidilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sürdürülebilirlik; ‘çevre değerlerinin ve doğal kaynakların bugün ve gelecek kuşakların hak ve yararlarını göz önünde bulundurarak kullanılması’ olarak tanımlıyor. Sürdürülebilirlik; sosyal ve ekonomik gelişimin adil sağlanmasını hedefl eyen çevreci bir dünya görüşü. Biz, Türkiye Müteahhitler Birliği olarak süreci destekliyor ve içinde olmak istiyoruz.”


Akbank Kurumsal ve Yatırım Bankacılığı Genel Müdür Yardımcısı Levent Çelebioğlu: 2030’a kadar 200 milyar TL sürdürülebilir kredi finansmanı taahhüt ettik

İklim değişikliği, doğal kaynak tüketiminin hızındaki önlenemez yükseliş, su kaynaklarımızdaki kirliliğin her geçen gün artması ve plastik kirliliği gibi konular, mevcut ekonomik modellerin yürümediğini ve bir dönüşümün şart olduğunu gösteriyor. Bu dönüşüm sürecinde Türkiye’de çok güzel adımlar atıldı. Benim çok hoşuma giden konulardan biri Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın adının Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştirilmesi oldu. Bu, niyet belli etme açısından önemli. Merkez Bankası bünyesinde Yeşil Ekonomi ve İklim Değişikliği Müdürlüğü kurma kararı aldı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı 2053 yılında karbon nötr hedefini açıkladı ve bununla ilgili çalışmaları koordine etmeye başladı. SPK, yeşil borçlanma ve yeşil kira sertifikaları rehber taslağını hazırladı. Ticaret Bakanlığı Yeşil Mutabakat eylem planını hazırlamak için düğmeye bastı ve alt çalışma gruplarını kurdu. Hazine ve Maliye Bakanlığı “Sürdürülebilir Finansman Çerçeve Dokümanı” hazırlamaya başladı. Tüm bunlar bilincin hızlanarak artacağını gösteriyor. Finans sektörü de burada önemli bir role sahip.

Akbank olarak işin parçası olmaya hazırız. Akbank’ta sürdürülebilirlik konusunda 4 odak belirledik: Sürdürülebilir ekonomiyi desteklemek için sürdürülebilir finansman; şirketlerin finansal sağlığını geliştirmek için ekosistem yönetimi; operasyon ve portföylerde emisyonu azaltmak için iklim değişikliği hedefi ve tabi ki, insan ve toplum. Türkiye’de 2030 yılına kadar 200 milyar TL sürdürülebilir kredi finansmanı yapmayı taahhüt ettik. Bu konuda bilinç yükseliyor. Birçok mudimiz kendi parasının daha sürdürülebilir projelerde kullanılmasını istiyor.”

Yurtdışı borçlanmamızın % 90’ı sürdürülebilirlik temalı

“Sadece finansman değil, 15 milyar TL’ye ulaşacak bir sürdürülebilir yatırım fonu hedefi koyduk. Bilançomuzun hem aktif hem de pasif tarafında sürdürülebilirliği gündeme aldık. Ayrıca bilançomuzun pasif tarafında kendi fonlama kaynaklarımızı sürdürülebilir finansmana dayalı bir şekilde yapmaya çalışıyoruz. Böylece mevduat harici, yurtdışı piyasalardan borçlandığımız finansmanın 2021 yılı sonuna kadar yüzde 30’nu sürdürülebilir finansman şeklinde yapmak istediğimizi taahhüt etmiştik. Yılsonuna geldiğimiz bu günlerde bu hedefi yüzde 40 olarak gerçekleştirdik. 2025 yılı sonuna kadar operasyonlarımızda karbon nötr olma hedefi; 2030 yılına kadar da portföyümüzün iklim değişikliğine olan etkisini azaltma hedefi koyduk. Sadece bizimle bitmiyor bütün paydaşlarımızın bur sürece destek vermesi gerekiyor. Finans sektörü dönüşümün gücü olacak. Doğru finansman modelleri kurabilmemiz için şirketlerin kendi karbon emisyonlarını doğru ölçümlemesi gerekiyor. Karbon emisyonu konusu AB ülkelerine ihracat yapan şirketlerimiz için çok önemli bir konu olacak. Bu alanda yatırımlar başladı. Bu yatırım planlarını doğru finansman modelleri ile desteklememiz gerekiyor. Green Loan dediğimiz kredi hacminin artmasını bekliyoruz. Uluslararası standartların belirlediği kurallara göre biz de sürdürülebilir finansman çerçevemizi oluşturduk.

Dolayısıyla bu noktadan sonra enerji verimliliği, yeşil binalar, sürdürülebilir su ve atık su yönetimi, yenilenebilir enerji yatırımları finansmanı, doğal kaynakların sürdürülebilir yönetimi, temiz ulaşım gibi konularda ürünlerimiz hazır. Akbank olarak bu yıl yurtdışından yaptığımız borçlanmanın yüzde 90’ını sürdürülebilir temalı yaptık. Sendikasyonlarımızın 1.4 milyar doları tamamen sürdürülebilir yaptık. Avrupa Kalkınma Bankası’ndan COVID-19’la mücadele, kadın girişimciyi destekleme, mülteci akınında etkilenen illere destek için hep bu sürdürülebilir temalı finansmanı sağladık. Toplam 2 milyar doların üzerinde sürdürülebilirlik temalı kaynağı ülkemize kazandırdık.”

Şirketler, hızlı aksiyon almıyor

“Çimento en fazla karbon salımı yapan sektörler arasında. Demir-çelik, gübre, alüminyum ve elektrik bunun arakasından geliyor. Şirketler, ‘tehdit geliyor, kendimizi hazırlayalım” diyor ancak, ‘hızlı bir aksiyon alalım, karbon ayak izimizi azaltalım, bunun için strateji geliştirelim, karbon nötr olma yolculuğunu başlatalım’ konusunda yavaşlar. Akbank olarak kurumsal firmalar için çatı GES yatırımı kredisini çıkardık. Türkiye’de bir ilki yaparak Yeşil Dış Ticaret Paketini uygulamaya aldık. Yeşil dönüşüm yapmak isteyen ihracatçı firmalarımıza daha avantajlı uygulama sunduk. Ayrıca geçen yıl 650 milyon Euro’yla Türkiye’nin en büyük sürdürülebilirlik kredi projesine imza attık. Akbank olarak projenin yüzde 33’nü finanse ettik. Çevresel ayak izini azaltmayı amaçlayan sektörler olan turizm, liman, deniz ulaşım şirketler için mavi finansman ürünleri çıkardık. Önümüzdeki dönemde kredi kadar, yeşil mevduatı da konuşacağız. 2020 yılında dünyada 520 milyar dolarlık sürdürülebilir temalı tahvil ihraç edildi. 2021 Ekim ayına geldiğimizde yüzde 43 artarak 740 milyar dolara çıktı. Yılsonuna kadar 1 trilyon seviyesine çıkabilir.”